Ana içeriğe atla

"Üniversiteye kapağı at, gerisi kolay!"

Merhaba güzel insanlar, nerede kalmıştık? İlle gastronomi olsun diyen ben aşçılık kazandım işte,  artık mesleki yola ilk adımı atmış sayılıyordum. Recep eniştemin hiç unutmadığım bir lafı çınlıyordu kulaklarımda, "Üniversiteye kapağı at, gerisi kolay". Üniversitenin kapısından girdin ya, artık işin daha kolay. Benim için de durum öyle mi oldu bakalım. Kazanmanın hemen ardından bölüme kayıt işlemlerini hallettik derken, dersler başladı. Teorik, pratik bir sürü dersler vardı, bunlardan bazıları: Yöresel mutfak, Dünya mutfağı, Ekmekçilik, Hijyen ve Sanitasyon. Dersler o kadar heyecanlandırıyordu ki beni hele pratik dersler, yeni tarifler, yeni teknikler, yeni sunumlar. Genelde ders işlenen yer klasik bir amfi veya derslikken, biz profesyonel bir mutfaktaydık. Ders işlenen yer sıra değil tezgah, araç gereçlerimiz kalem, silgi değil bıçak, kesme tahtası ve türlü mutfak gereçleriydi. Arkadaşlarımızdan kalem, silgi değil, tuz, biber alışverişi yapıyorduk. Kısacası her şey olması gerektiği gibiydi. Burada olduğum için çok heyecanlı ve mutluydum. Kendimi ait hissettiğim yerde olmanın heyecanı ve mutluluğuydu bu. İlk pratik derste hoca herkesten kendini kısaca tanıtmasını istemişti. Tanışma faslı bitince bölümün gerçeklerini belki bazı istemeyerek gelen öğrenciler için, mesleğin acı ama gerçek olan yanlarını söylemişti. Acı dediysem de kime göre, neye göre? Bölümü severek, isteyerek gelen bir öğrenci için bunlar, bir nevi her meslekte olan zorluklardı. Bu meslekte çoğu kişinin yaptığı ve benim kuşkusuz en sinirime dokunan şey mesleğin iyi yanlarını gösteremeyecek kadar zorluklarından bahsedilmesi. Her meslekte zorluk var önce bunu kabullenmen gerek, fakat bir şeyi istiyorsan, hiç ama hiç bir zorluk ondan vazgeçmeni sağlayamaz. Zorluk demişken insan bir şeyi seviyorsa o zorluklarını da beraberinde sevmesi ve benimsemesi gerekmez mi? Belki evet yeri geliyor ellerin o gün, bilmem hangi yemek için doğradığın sarımsak kokuyor veya ayıkladığın bir karides, sonra pratik derslerin olmazsa olmazı bulaşıklar, kimi zaman korkunç derece yağlı ve zorlu, veyahut uzun süre sunumu yapılan tabakların zaman kalmadığından ayak üstü yenmesi, kimi zaman deli gibi ayaklarının ağrıması ve oturacak yerin olmaması, ama yeri geliyor tüm bunların yanı sıra, fırında pişen yemeği bekleme bahanesiyle yapılan arkadaş sohbetlerinin tadına doyum olmuyor. Hele yan tezgahtan, tuz alma bahanesiyle tarifin kaçırdığın yerini sormalar, peki ya, hocaya götüreceğin tabağın sunumunu yaparken o heyecanın ve hoca tadım yaparken hocanın gözünün içine bakıp beğenmesini beklemen bunların hepsi, işte sana o başta anlattığım zorlukları unutturuyorsa sen de aramıza hoşgeldin güzel insan. Bana tekrar dönecek olursak, aşçılık bölümü zannettiğimden çok daha iyiydi, çok ama çok! İnanın geriye dönüp hiç pişmanlık duymadım neden gastronomi olmadı diye? Hatta iyi ki ilk aşçılık okumuşum dediğim zamanlar bile oldu, tek bir keşkem oldu neden önceki  senem heba oldu diye, fakat neydi önemli olan? bizim için en iyi olan yol, o yüzden hemen attım keşkeleri kafamdan. Aşçılık bölümünde birbirinden değerli hocalar tanıdım ve arkadaşlar edindim. Bölümde şüphesiz kariyerime yön vermemi sağlayan hocam Adem hoca oldu. Adem hoca bana akademisyen olma yanımın ağır bastığını hatırlattı. Gerçekten durum böyleydi birine bir şey öğretmek benim için büyük bir zevkti. Ama daha ben bir şey bilmeden bunu yapmam mümkün değildi.  Bu arzumdan da aldığım güçle, kendime söz verdim. Bu bölümü okurken, önce kendim daha sonra bana inanan bir sürü insan ve ileri ki hedefim için hep bir çaba ve çalışma içinde olacaktım. Tüm bunlardan güç alarak bölümü okuduğum sırada inanın sayısı aklımda değil ama bir çok etkinliğe katıldım. Bir sürü fuara gittim, seminerler, workshoplar, kurslar, yarışmalar... Bu gibi organizasyonlar mesleki anlamda beni şevklendiriyor ve canlı tutuyordu. Hele ki, yarışmalar benim en sevdiğim platformlar arasındaydı hala durum öyle. Bir çok kişi yarışmalara, asıl amacına hizmet etmediğini düşünerek ön yargılı yaklaşabiliyor veya çok gerekli görmeyebiliyor. Bu bence tamamen kişisel bir tercih meselesi. Ben yarışmaları tamamen kendimi geliştirdiğim ve öz eleştiri yaptığım bir platform olarak görüyorum. Belki zamanla benim de bakış açım değişecek ama şuan durum böyle. Katıldığım yarışmalara gelecek olursam, sadece 5 yarışmaya katıldım. Bireysel veya ekip olarak, 5 yarışmadan da altın madalya ve 3 tanesinden kupa kazandım. Peki benim yarışma maceralarım ve okul hayatımın devamı nasıl geçti? işte güzel insan. Bunların hepsini anlatacağım inşallah. Beni okumaya devam etmen dileğiyle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İLLE DE GASTRONOMİİİ....

Merhaba güzel insanlar, bloğumu açma amacımdan biri olan, meslek seçimimde yaşadıklarımı ele almayı istiyorum bu yayınımda, sizleri en başa götürüp, geçmişime dair bir zaman yolcuğu yaptırmak istiyorum sizlere. 2012 senesi lise son sınıftayım ve mesleğime karar verdim, gastronomi okumak istiyorum. Şuan, yani 2020 senesinde oldukça popülerlik kazanan ve herkes tarafından bilinen bir bölüm olan gastronomi, ben lise son sınıftayken aşırı popüler olmamakla birlikte, insanlara meslek seçimimin gastronomi olduğunu söylediğimde, çoğu insanın bilmediğini ifade edici bir yüz ifadesiyle karşılaşıyordum. Popüler olmayan bir bölümü istememe rağmen, ailem, akrabalarım çok şükür en büyük destekçimdi ve tabii arkadaşlarım da. Lise sonlara doğru çoğu genç mesleki hedefine karar verememenin üzüntüsü içerisinde olabiliyor. Sen böyle bir üzüntü içerisindeysen sakın bunun için geç kaldığını düşünme. İnan bana, sana uygun bir meslek vardır. Benim mesleğimde yani gastronomi veya aşçılıkta karar kılmış, bazı...

"Her şey bir cesaretle başlar, destekle büyür."

Merhaba güzel insanlar, pastacılığa tutkumu bilen bilir, 2016 senesi günlerden bir gün bilgisayarda bilmem neyi aratırken karşıma çıktı Cake Show Istanbul yarışması inanın hatırlamıyorum. Tek hatırladığım idolüm dediğim ve hala öyle olan (bu konuya daha sonra detaylı değineceğim.) Deniz Orhun'unun da jüri olduğu bir yarışma oluşu benim heyecanıma heyecan katmıştı. Pastacılığa olan ilgim, yarışmalara olan merakım ve üstüne idolüm dediğim şefin jüri oluşu yarışmaya katılma sürecimi kısalttı. Hemen başvurdum ben de yarışmaya, Cake Show yarışmasının, bir diğer güzelliği beni kendine çeken yanı, sloganıydı. Görür görmez gözlerim ışıl ışıl,  kalbim küt küt oldu. "Her şey bir cesaretle başlar, destekle büyür". O kadar doğru ve yerinde bir slogandı ki bu ! ve bu sloganı okuyanın kendinden bir iz görmemesi neredeyse imkansız gibiydi. Başvuru yapar yapmaz kategorime uygun pasta fikirleri dönmeye başladı kafamda. Kuzenlerim, ailemle türlü fikir alışverişleri ve beyin fırtınaları net...